Ana Sayfa Arama Yazarlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
blank
Uğur Enç

Umutsuzluk

Temmuz sıcaklarından dert yanacak kadar bile lüksümüz yok artık.

Durumu iyi olanlar, durumunun iyi olmasından utanır oldu.

Çarşıda pazarda öyle bir yokluk var ki akıl alır gibi değil.

Ev kiraları almış başını gitmiş.

İzmit’te 3-4 bin liraya oda kiralanıyor.

3-4 bin liradan başlayan ilanları kimseler ev arkadaşı arıyor.

Eli ayağı düzgün bir dairenin fiyatı 8 bin lira olmuş.

O daireler de minibüsle yarım saat mesafede.

Kent merkezinde 10 bin liranın altında ev bulan piyango çıkmış gibi seviniyor.

Tek bir ekmek 7.5 lira.

Simit 10 lira.

Düşündükçe bunalıyorum.

Banka borçları birikmiş.

Gün içerisinde çalan telefonların çoğunu alan kodu 212.

Açmadan meşgule atılıyor.

Banka arıyor.

*

Asgari ücretli yeni evlenen bir kimsenin evi geçindirme olasılığı yok.

Üstelik bunlar iyi günler.

Görünen o ki çok daha büyük zamlar gelecek.

Yaz ayları bu kadar zor geçiyorsa kışın elektriği, doğalgazı ne yapacağız düşünemiyorum.

İSU su fiyatlarına yüzde 40 zam yapmıştı.

Bu ay su faturası bizim eve 650 lira geldi.

Elektrik bin liranın altında değil.

Restoran işletmiyoruz üstelik.

Biri çocuk üç kişilik bir aileyiz.

Giderler uçar oldu.

Hızına yetişemiyoruz.

Markete girdik çıktık 2 bin lira.

Üstelik sepette doğru düzgün bir şey de yok.

En fazla 10 gün malzeme.

*

Sıcaklardan dolayı çok fazla sokağa çıkmıyorum.

Evden çalışıyorum.

Haftada bir iki çıktığım çarşıda herkesi düşünceli görüyorum.

Sürekli bir hesap kitap halinde insanlar.

Ay sonunu düşünüyorlar.

Okul başladığında ne yapacaklarını, çocuklara nasıl masraf yapacaklarını düşünüyorlar.

Asgari ücret artıyor, bir ay nefes alır gibi oluyorlar arkası zam yağmuru başlıyor.

Zamlar yetmezmiş gibi bir de vergiler artıyor.

Vergiye zam yapılmasını aklım almıyor.

Devlet ayağını yorganına göre uzatamadığı için, lüksten, şatafattan kaçamadıkları için vergi yükü ile yediklerinin içtiklerinin faturasını vatandaşa ödetiyor.

Üstelik bunun için depremi ve coronayı bahane ediyor.

*

Türkiye Cumhuriyeti’ni Kocaeli Büyükşehir Belediyesi ile karşılaştırıyorum.

İbrahim Karaosmanoğlu döneminde belediyenin kasası tam takır kuru bakırdı.

Bankalar kredi dahi vermiyordu.

Olası bir depremde, olası bir salgında tıpkı Türkiye Cumhuriyeti’nin bugünkü hali gibi dökülecekti.

Sonra Tahir Büyükakın geldi.

İbrahim Karaosmanoğlu’nun lüks makam araçlarını sattı.

Başkan danışmanlarının işine son verdi.

Hemen herkeste makam aracı vardı.

Kiralık 50 aracı geri gönderdi.

Gereksiz harcamalardan kaçındı.

Şu anda belediyenin kasasında yüzlerce milyon lira para var.

Bankalarda kredibilitesi var.

4 milyar TL borç ödenmiş.

Bugün bir salgın olsa büyükşehir tek başına müdahale edebilir.

Depreme karşı 250 bin konutu büyükşehir tek başına inceleyecek mesela.

Olası bir depremde de yaraları büyük ölçüde sarabilir.

Bunun tek sebebi Büyükakın döneminde izlenen doğru ekonomik politikalar.

İşte sadece Karaosmanoğlu ve Büyükakın dönemine bakarak bile devletin nasıl olabileceğini görebilir.

Bir tarafta hoyratça harcayan, lüksten, şatafattan uzak durmayan, lüks makam araçlarıyla saltanat sürenlerin enkazı diğer tarafta tasarruf tedbirleri ile doğru yönetim ile ne kadar güçlü olunabileceğinin ispatı.

*

Türkiye çok ama çok kötü yönetildi.

Şu anda o kötü günlerin faturasını hep birlikte ödüyoruz.

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek çok sert tedbirler alıyor, almak zorunda.

Bundan rahatsız olan Ak Partililer de var.

Onlar istiyorlar ki sokağa çıktıklarında bugün küfür yemesinler.

Yarın ne olacağı umurlarında değil.

Yarınları kurtarmak için bugünlerde çok acı çekmek gerekiyor.

O acıyı çekmek de emekçilere düşüyor.

*

Kabullenelim, susalım demiyorum.

Yenilen içilen ortada.

Kim yediyse o ödesin hesabı.

Gönül ister ki hesaba isyan edelim, baş kaldıralım.

Ancak ülkenin genlerinden o dik duruşu çoktan söküp aldılar.

Büyük bir kabulleniş içinde kitleler köle düzeniyle çalışmak için her sabah işe gidiyor, akşam evinde bir iki saat dizi izlemeyi, belki bir iki paket cips yemeyi yaşamak zannediyor.

Yaşamanın anlamı değiştirilen, zayıflatılan bu topraklarda benim hiçbir umudum kalmadığını defalarca yazdım.

İnsanın vatanı doyduğu topraklar derler.

Hepimiz açız.

Gidecek bir yerimiz, sığınacak bir kimsemiz de yok.

Katlanıyoruz.

Büyük bir umutsuzlukla nefes alışverişleri tamamlamaya çalışıyoruz.

Dün mutlu değildik.

Bugün can çekişiyoruz.

Yarınlar umurumuzda değil.

*

Bir şey yapmalı.

Bir şey yapılmalı.

Beklemekle olmuyor.

Güzel günler mücadele etmedikçe gelmiyor.

Bazen hırslanıyorum.

Yumruğumu sıkıyorum.

Tam havaya kaldıracağım, bakıyorum dört bir yanıma ruhsuz bedenler kendilerini evden işe işten eve sürüklüyor.

Yumruğumu indiriyor, özüme dönüyorum.

Bencilleşiyorum.

Biliyorum bu hiç iyi değil.

Biliyorum bu büyük hainlik.

Fakat yok.

Enerjim yok.

Takatim yok.

Daha da önemlisi umudum yok.

Yaşıyorum işte pek çoğunuz gibi.

Buna yaşamak denirse tabi..

YORUMLAR

Bir adet yorum var

  1. Dün hava çok sıcak olunca Yuvacık’a gidelim dedik.
    Bir Kara deniz usulü muhlama olmuş 170 tl.
    İki kişilik küçük bir demlik çay da 100 tl.
    Yıllardır Türkiye batıyor deyip durdum.Ne mutlu bizlere ki artık battık !!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ