Ana Sayfa Arama Yazarlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
blank
Uğur Enç

Kocaeli’de coronadan kaç kişi öldü?

Corona günlerinde eve hapsolmak herkes için zor değildir eminim.

-Sabah 8, akşam 5 çalışıp memur zihniyetiyle işine gidenler,

-İşinden nefret edenler,

-Sinemayı, tiyatroyu, müzikali bilmeyenler,

-Şiir dinletilerine önem vermeyenler,

-Sabah erken kalkıp koşmayanlar,

-Akşamları sahili boydan boya yürümeyenler,

-Gün içerisinde birkaç kez Yürüyüş Yolu’nda yahut Fethiye Caddesi’nde dolaşıp eski esnafları yad etmeyenler…

Kısacası hayattan hali hazırda keyif almayanlar için evden çıkmamak bir hayli kolay olsa gerek.

Normal gri rutinlerini evden çıkmadan da sürdürebilirler onlar.

Peki ya biz ne yapacağız?

Solduk, kırıldık, bütün gün evde uzanıyor olmamıza rağmen yorulduk.

Bu sebepledir ki köşe yazısı yazmak dahi gelmiyor içimden.

Kimileri gibi ‘yazmış olmak için’ yazmaktansa hiç basmıyorum klavyenin tuşlarına olup bitiyor.

*

Bu süreçte daha ziyade sosyal medyayı kullanmaya başladım.

Haber paylaşmaktan öte birkaç cümle de olsa anlık hislerimi yansıtma fırsatı buldum.

Bunlardan bir tanesi bugünkü yazının başlığını da ilgilendiren bir paylaşımdı.

Gazeteciler olarak bu dönemde en önemli görevin bize düştüğünü anlatmıştım…

Şurada vaka var, şurada karantina var haberlerini yapmak doğru değil.

Halkı paniğe sevk ediyoruz.

Bu gibi salgınlarda en olumsuz durum bu.

“Bağımsız Kocaeli olarak biz resmi olmayan açıklamaları girmiyoruz.

Pek çok olayın doğruluğundan emin olmamıza rağmen resmi açıklama olmadan yayınlamıyoruz.

‘En iyisi doğru veya yanlış da olsa resmi açıklamaları beklemek’ diyoruz.

İnsanlar tek bir haberle panik yapıyor.

Bizim mesleğimizin tarihi bir önemi var.

Sadece fazla tık almak için bu gibi haberlere yönelmeyelim.

Bizim de hatamız olabilir.

Olası bir hatamızda uyarırsanız hemen müdahale edebiliriz.

Bugünlerde gazeteciler olarak halkı doğru bilgilendirmenin önemini iyi kavramalıyız.

Biz doğrusunu yapmazsak, sosyal medya sayfalarında dolaşan dedikodulardan farkı kalmaz yazdıklarımızın.

Dilerim en kısa sürede doğru yolu buluruz.

Dilerim en kısa sürede ‘tık avcılığı’ndan vazgeçerek ‘habercilik’ yaparız.

Tıklanmasak ne olur?

Para kazanmasak, batsak ne olur?

İtalya’da her gün yüzlerce insan ölüyor.

Herkes panik halinde.

Bu yangının değirmenine su taşımadıktan sonra, varsın batalım.

Varsın haberlerimiz okunmasın.

Doğrudan sapmayalım, tarihi misyonumuzu layığı ile yerine getirelim yeter” demiştim kısaca.

*

Söz konusu bu yazıda, Kocaeli’de coronadan kaç kişinin hayatını bu sebeple kaybettiğini öğrenemeyeceksiniz mesela.

*****

Son dakika düzenlemesi:

Bu köşe yazısı Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın açıklamasından kısa süre önce yazılmıştır.

Fahrettimn Koca, ilimizdeki corona kaynaklı ölüm sayısının 8 olduğunu açıklamıştır.

Yazıyı bu bilgiyi edinerek okumaya devam edebilirsiniz.

Saygılar.
*****

Böyle bir haber yazsak, herkesin paylaşacağından çok tıklanacağından eminiz.

Ancak panik de o düzeyde artacaktır.

Bu sebeple Kocaeli’de kaç kişinin coronadan öldüğünü bilsek de resmi açıklama olmadan yazmayacağız.

Bunun başlıca sebebini yukarıda anlattım.

Halkı paniğe sevk etmek istemiyoruz.

Pandemilerde en önemli tehlikelerden biri de panik.

“Orhan Mahallesi’nde 20 kişi coronadan hayatını kaybetti” diye yazsak ve bu haber doğru olsa ne olacak?

Orhan Mahallesi’nde ikamet edenlerin büyük bir bölümü evlerini terk edecek, başka ilçelere, illere gitmek için yola çıkacak.

Virüs yayılım hızı o bölgede daha da artacak.

Evet, halkı paniğe sürüklemeyelim ama halkın haber alma hakkı yok mu hiç?

*

Alacakaranlık kuşağı gibi her akşam Sağlık Bakanı’ndan tweet bekliyoruz.

Adam 24 saatte bir durumumuzu güncelliyor.

Bu durum haberdar olma açısından, haber alma özgürlüğü açısından doğru değil.

Tamam resmi açıklamalara göre haber yapalım ama bu açıklamaları güncel olarak alalım!

Bu da ikinci yazmama sebebimize getiriyor bizi.

Korkuyoruz.

Bu ve benzeri dönemlerde devlet maalesef katılaşıyor.

Sadece yalan ve yanlışa değil, en ufak bir olumsuz habere, açıklamaya hatta sosyal medya paylaşımına müdahale ediyor.

‘Şu hastanede maske yok’ diyemiyoruz.

‘Şu tersanede işçiler yemekhanede dip dibe’ diyemiyoruz.

Demek için çabalıyoruz ancak çoğu zaman etrafından dolanabiliyoruz.

Gözümüzden korkar olduk.

Gözümüzle gördüklerimizi dahi yazamıyoruz.

Gazeteci İskender Bayhan’ın yorumuyla durum tam olarak şöyle;

“Hükümetin ve Sağlık Bakanlığı’nın tedbirlerinin yetersizliğinden söz etmek, oradaki yanlışlardan söz etmek neredeyse milli bir suç haline getirilmiş durumda…”

*

İyi ama halkın haber alma özgürlüğünü öncelememiz gerekmiyor mu?

Elbette gerekiyor.

Ancak bu durumun geçerliliğini koruması için halkın da habercilerin özgürlüğünü yahut habercilerin varlığını, varlığını sürdürebilmesini öncelemesi gerekiyor.

Halk bize ne kadar sahip çıkıyor ki biz sadece tek bir haber yaparak cezaevine girme lüksüne sahip olalım?

Üstelik yaptığımız haber birkaç saat içinde kaldırılacak.

Belki de internet sitemiz kapatılacak.

Şimdi düşünün, “Kocaeli’de bilmem ne hastanesinde doktor bir hastadaki corona şüphesini hemşirelere bildirmedi. Söz konusu hasta normal bölümde bir süre tedavi edildikten sonra corona testi pozitif çıktı. Hemşireler durumu tutanak altına olarak şikayetçi oldu” diye yazacğaım ben.

Haber okunacak.

Vatandaşlar kamu sağlık birimlerindeki durumun vahametine biraz olsun tanık olacak.

Sonra akşam vakti kapımız çalacak.

Sebahattin’le birlikte Kaşkal’a, emniyete götürüleceğiz.

İnternet sitemiz kapatılacak.

Biz bu korkuyla yaşıyoruz her gün.

Haberleri cımbızla seçmeye çalışıyoruz.

Doğruları yazalım ama emniyete fark ettirmeyelim diyoruz…

*

Gözaltına alındıktan, gazete kapatıldıktan sonra ne olacak peki?

Bugüne kadar diğer gazetelerde, gazetecilerde nasıl işledi bu süreçler?

Birkaç avukat dost gelecek, birkaç siyasetçi dost gelecek.

İfademizden sonra serbest bırakılırsak destek mesajları alacağız.

Hepsi bu.

Birkaç gün sonra bu süreç unutulup gidecek.

Olan bizim aylardır emek harcadığımız Bağımsız Kocaeli’ye olacak.

*

Beni bilen bilir.

Çok öyle gözaltı ve benzeri olaylara takılmam.

Haber için babamı bile tanımam.

Eşimle günlerce konuşmamışlığım var partisiyle ilgili olumsuz haber yaptığım için.

Defalarca ceza aldım.

Con con gazeteciler gibi her karakola gittiğimde reklamını yapmadım.

Cezalarımı dahi doğru dürüst kimseye anlatmadım.

Şükrü Karabalık ile Şevki Yılmaz arasındaki ses kaydını yayınlamıştım yıllar önce.

Karabalık, Yılmaz’dan belediyeye gelen bir müfettişle ilgili yardım istiyordu.

‘Özel hayat’ dedi mahkeme 18 ay hapis cezası aldım.

Ertelendi.

Sapanca’da AKP’li belediye başkanına yeniden aday olmasın diye kurulan kumpası yazdım 5 ay da oradan aldım.

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Dumankaya İnşaat’ın projesinde imar iznini 6 kattan 12 kata çıkardı.

‘Dumankaya FETÖ’cü’ dedim.

Dumankaya FETÖ’den tutuklandıktan sonra Büyükşehir’de Dumankaya’nın imar kıyağı için çırpınanlara ne olacağını sordum.

10 bin lira para cezası aldım.

Kredi çektim.

Hala ödüyorum.

Yetmedi 8 ay kütüphanede kamu görevine çarptırıldım.

Halen devam eden dosyalarım var.

Yargıtay’da dosyalarım.

Kendi adıma gazetecilikten gelen hiçbir cezadan zerre korkmadım.

Ama artık korkuyorum.

Çünkü ortada büyük bir emek ve özveri var.

Artık Bağımsız Kocaeli var.

*

Malum İnternet gazetemizi kurduk.

3.5 ayda 60 bin liraya yakın para harcadık.

Bu süreçte ‘kesin destek olur’ dediklerimiz sustu.

Adı aklımıza gelmeyenler elini cebine attı.

Bir şekilde ayakta durduk ve durmaya devam ediyoruz.

Peki ama ya gazetemizin başına bir şey gelirse?

Üstelik malum gazetecilik adına yaptığınız bir haberden ötürü size karşı adım attıklarında bunu bir kılıfına uyduruyorlar.

Sizi terörize ediyorlar.

Peki o zaman nasıl ayakta duracağız?

Benim bütün derdim mesleğimi yapmak, gazeteciliği bu kentte yaşatmak.

Elimden geldiğince kent adına haber yapmak.

Kente sahip çıkmak.

İyi ama sadece bir iki devlet gözüyle riskli haber için neden kendimi riske atayım?

Bu süreçte bu sebeple hiç kimse Bağımsız Kocaeli’den Don Kişot’luk beklemesin.

Biz kendi kendimize ayakta durduk, duruyoruz.

Kimsenin gazına gelecek, kimsenin goygoyu ile coşacak değiliz.

*

Şimdi bütün sektörler virüs nedeniyle peşi sıra kriz yaşıyor.

Herkes birbirinden destek bekliyor.

Biz, zor günde yanımızda olanları asla unutmayacağız.

Hangi dostumuzun, ne gibi bir ihtiyacı varsa yanlarında olacağız.

Bu zor günleri hep beraber atlatacağız.

Önceki gün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yardım için para toplamaya başladı.

Neresinden baksanız utanılacak bir durum bu.

Dünyada vatandaşından para isteyen başka bir ülke yok.

Güçlü devletlerin tamamı zor günler için kenarda biriken hesapları açtı, vatandaşına para dağıtıyor.

Bizim devlet ise İBAN numarası ile varlıklı vatandaşlarından muhtaç olanlara dağıtılacağını iddia ederek para istiyor.

Yazık…

Ki toplanan paraların ne olacağını ise sorgulamadan edemiyorum.

Bu ülke, bu kent en büyük acılardan birini 1999 yılında yaşadı.

Depremden sonra halkın deprem vergisi olarak bildiği Özel İletişim Vergisi geçici iken kalıcı hale getirildi.

Burada toplanan paraların ne yapıldığı soruldukça farklı cevaplar verildi.

Duble yol yapıldığı bile söylendi.

Ben bugün virüs nedeniyle yapacağım yardımın yarın başka bir iş için kullanılmayacağını nereden bileceğim?

Devlet zor günde vatandaşına elini cebine attırmalı.

Yoksa varlığının önemi kalmaz.

Verdiğimiz vergilerin önemi kalmaz.

Devletin önemi kalmadığında kaos başlar…

*

Devlet bir takım ekonomik yardım paketleri açıkladı.

Biz dükkanı (Bağımsız Kocaeli) açalı 3.5 ay oldu.

Devletin hiçbir desteğinden bu sebeple yararlanamıyoruz.

Kredi için 2 yıllık ciroyu sunmamız isteniyor.

Peki dükkanını yeni açan esnaf ne yapacak?

Bizim işlerimiz kötü gitmiyor mu?

Biz taş mı yiyeceğiz?

Bizim gibi binlerce işletme ne yapacak?

*

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yardım açıklamasının ardından sosyal medya hesabımdan gazetemizin İBAN’ını paylaştım.

Amacım hem ironi yapmak hem de 3.5 aydır bize ‘merhaba’ demeyen dostlara Bağımsız Kocaeli’nin varlığını, Bağımsız Kocaeli’nin dost desteğine olan ihtiyacını hatırlatmaktı.

Kampanyamız başarılı oldu.

Dostlar desteklerini esirgemediler.

Bu zor günlerde bizi en çok mutlu eden şeylerden biri de dostların varlığı…

Söz konusu İBAN paylaşımı nedeniyle eleştiri de aldım.

Gazeteciliği ayağa düşürdüğümü, dik duramadığımı ima edenler oldu.

Gazeteler okuyucuları ile, gazeteciler dostları ile var olur.

Biz hem gazeteyiz, hem gazeteciyiz.

Dostların destekleri ile ayakta duracağız.

Öteki türlü firma firma dolaşıp ilan toplarsak ticari bir meta olmak öteye geçemeyiz.

Bu sebeple dostların desteği önemli.

Ben bu durumu ayağa düşmek değil, dayanışma içinde olmak diye adlandırıyorum.

Dilerim Bağımsız Kocaeli’ye olan destek artar, dilerim dayanıştığımız dostların sayısı çoğalır.

Bağımsız Kocaeli ne kadar büyürse bu kentin sorunlarını o kadar fazla dile getirebilir.

Kim bilir belki yarın bölgeye, bir başka gün farklı yayınlar ile Türkiye ve dünya çapında takipçilere ulaşır, toplumun ortak dertlerine derman ararız…

Ulaşması zor ama imkansız bir hedef değil.

*

Haftalardır köşe yazısı yazmıyordum.

Bu sebeple uzadıkça uzuyor.

Kusura bakmayın.

Son olarak sokağa çıkma yasağından bahsedeyim.

“Herkes kendi olağanüstü halini edebilir. Bunu illa devletin ilan etmesi gerekmiyor” diyor bakan.

Evi geçindirmek için parayı nasıl kazanacak bu insanlar?

Kira, fatura, gıda masrafı aylık en az 2 bin 500 lira!

Bu sebeple kendi OHAL’imiz diye bir şey söz konusu olamaz.

Olması gereken sokağa çıkma yasağıdır.

Peki ama sokağa çıkma yasağı neden gelmiyor?

Bakın durum çok basit.

Sokağa çıkma yasağı gelir ise herkes evinde oturacak.

Evinde oturan kimseye temel ihtiyaçları ve kira gideri için kim para verecek?

Devlet. Peki bizim devlette 80 milyonun ihtiyaçlarını 1-2 ay karşılayabilecek böyle bir maddi güç var mı?

Devletin şu anda para topluyor oluşu böyle bir gücün var olmadığı izlenimini doğuruyor…

Günlük vaka oranı bizden çok daha düşük olan İngiltere bütün ticari faaliyetleri durdurdu. Bizde ise böyle bir durum söz konusu değil.

Bu şekilde giderse vaka ve ölüm oranı sayısı artacaktır. İnsanlar sokakta, insanlar bankada, insanlar toplu taşıma araçlarına bir arada. Sosyal mesafe yok.

Avrupa ve gelişmiş dünya ülkeleri virüsü bir süre sonra sokağa çıkma yasakları, ticari faaliyetlerin durdurulması gibi önemli radikal tedbirlerle aşacak ve normale dönecek.

Biz ise ebolalı Afrika ülkeleri gibi onlardan yardım bekleyeceğiz, para isteyeceğiz. Maalesef durum bu.

Kasa boş, dükkan kapalı.

*

Corona günlerinde kimi güzel olaylara da tanık olduk.

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi http://tiyatro.kocaeli.bel.tr/ adresi üzerinden Şehir Tiyatroları’nın Macbeth oyunu ile evlerimize konuk oldu.

27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü idi.

Keyif aldık.

İzmit Belediyesi İnstagram hesabı üzerinden zaman zaman canlı konserler düzenliyor.

Zevkle takip ediyoruz.

Bunlarla birlikte bir iki önerim var.

Ünlü keman virtüözü Cihat Aşkın Facebook sayfası üzerinden her akşam 21.00’de canlı bir parça seslendiriyor.

Keyif veriyor.

*

Son olarak evde çalışmak zorunda olanlara müthiş bir armağanım olacak.

www.mynoise.net

Kaliteli bir kulaklığa yahut iyi bir ses sistemine sahipseniz, sesi sonuna kadar açın.

Bütün bir atmosfer değişimine tanık olacaksınız.

Söz konusu site binlerce ortamın ses içeriğini size sunuyor.

Üstelik bu sesler ile oynayabiliyorsunuz.

Mesela ormandasınız, bülbülün sesini kısıp, şelalenin sesini açabiliyor, rüzgarı da ona eş edebiliyorsunuz.

Yahut bir çadırdasınız.

İnce, orta, kalın yağmur damlalarının hızını, sesini ayarlayabiliyor gök gürültüsüne dahi müdahale edebiliyorsunuz.

Benim favorim Rain on a tent (Çadırda yağmur).

Elbet size uygun bir ortam sesi vardır.

Umarım keyif alırsınız…

Çok vakit aldım, affola.

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ