Ana Sayfa Arama Yazarlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
blank
Uğur Enç

Talimat!

İhtiraslar, kavgalar, siyasi çekişmeler insanoğlunun tarihiyle bir.

Fakat ne bu kavgalar, ne yolsuzluklar, ne birilerine sağlanan rantlar kalmıyor yarına.

Bugünün tartışmaları yarına boş düşüyor.

Biz gazeteciler olarak tarihe not düşüyoruz da ne oluyor sanki?

Son 5 yılda mesela Kocaeli’de yaşanan yolsuzlukları, kişilere sağlanan rantları, siyasi manevraları kimler hatırlıyor?

Bugün yazılanlar yarın kalbiniz kadar temiz birer sayfadan ibaret oluyor.

En basiti aklıma gelen, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nin eski başkanı İbrahim Karaosmanoğlu’nun “Kocaeli’yi bir deniz uçağı üssü yapmak” vaadiyle belediye parasıyla Maldivler’e düzenlediği sözde teknik gezi hangimizin hafızasında hala?

Karaosmanoğlu’yla ilgili o dönem yazılanları kim hatırlıyor?

Bu ülkede yapılanlar maalesef yapanın yanına kar kalıyor.

Adalet ve hukuk var mı bilmiyorum.

Kendi adıma bu ülkede adalete ve hukuka dair inancımın tükendiğini söyleyebilirim.

*

Gazeteciler olanı biteni yazıyor.

Yanlışları anlatıyor.

Sonuç?

Olan gazetecilere oluyor.

Peşi sıra yargılanıyorlar.

Cezaevlerine atılıyorlar.

Türkiye’den kaçmak zorunda kalıyorlar.

Aslında bu mesleği yapmayı artık hiç istemiyorum.

Ancak benim yeteneğim bu meslek.

Nefes alıp vermek kadar olağan ve kolay benim için bir haber metnini yazmak.

Haberi araştıracağım yeri, nereye bakacağımı, hangi kaynakları kullanacağımı bir refleks gibi biliyorum.

Adeta kendiliğinden gelişiyor hepsi.

Bu sebeple gazeteciliği bırakmıyorum.

İstiyorum, özlüyorum…

Fakat bir yandan da lanet ediyorum.

Hiçbir güvencemiz yok.

Neredeyse asgari ücretle çalışan meslektaşlarım, açlık sınırında kamu görevi yapmaya çalışıyor.

Sürekli tehdit altındayız.

Hem fiziki hem psikolojik çok yoğun bir baskı var üzerimizde.

Sanılmasın ki sadece iktidar cephesinden geliyor bu baskı.

Bilhassa muhalefet de, kendisiyle ilgili en ufak bir eleştiriye tahammül edemiyor.

Ortalığı ayağa kaldırıyor.

*

Konumuz bunlar değil elbette.

Sadece çok sıkıldım.

Dert yanmak istedim.

Geçtiğimiz hafta Madrid’te heykeltıraş Camillo Torreggiani’nin 1855 yılında yekpare mermerden yaptığı “Duvaklı İsabel II” heykelini izlerken uzun uzun düşündüm.

Toreggiani 150 sonrasında bile hayret uyandırıyor.

Biz ne yaparsak yapalım yarına kalmıyor.

Tükeniyor.

Günlük çerez misali bir üretim halindeyiz Türkiye’de.

Bugün yazdığınızın yarına adı yok.

Bu sebeple bir konu benim için önemliyse tekraren yazıyorum, anlatıyorum.

Unutulsun istemiyorum.

*

Sevgili dostlar, ülke yangın yeri iken, hemen her gün ayrı bir gündem, ayrı bir hukuksuz uygulama baş gösterirken bendenizin yaşadıkları aslında çok ehemmiyetsiz şeyler.

Bugüne kadar defalarca ifade vermeye davet edildim.

Gözaltına alındım.

Yargılandım.

Neredeyse hiçbirinde sesimi çıkarmadım.

Ben gazeteciyim, haber yaparım.

Birileri rahatsız olur, şikayet eder.

Savcılık şikayeti makul görürse soruşturma başlatır.

Sonucunda yargılamaya geçilir.

Bunlar hukuk devletinde çok doğal süreçler.

Ancak artık bu süreçler maalesef kabak tadı vermeye başladı.

Benim bugün yaşadıklarımı anlatmamın sebebi sadece şudur; bugün bu cüretle hareket edenler yarın el artırır.

Bugün bu hukuksuzlukları görmezden gelirsek yarın sırtımıza binerler.

*

Efendim malum, 25 Ocak’ta gece saat 01.00’de bir polis memuru bendenizi arayarak karakola ifadeye davet etti.

Aramızdaki geçen konuşma aşağı yukarı şöyleydi:

  • İyi akşamlar ben Gölcük Polis Merkezi’nden bilmem kim.

+    İyi akşamlar.

  • Uğur Enç ile mi görüşüyorum?

+    Buyurun benim.

  • Bir şikayetle ilgili ifade vermeniz gerekiyor.

+    Ne şikayeti?

  • Sizinle ilgili şikayetçi olmuşlar. Karakola gelmeniz gerekiyor.

+    Hemen mi gelmeliyim?

  • Hayır, yarın gelebilirsiniz.

+    Saat gece 1. beni neden bu saatte arıyorsunuz o halde? Bu rutin bir evrak işi değil mi?

  • Biz çalışıyoruz çünkü.

+    Mesai saatleri içerisinde neden aramıyorsunuz beni? Nöbetçi olarak çalışıyorsunuz. Bu rutin bir evrak işi.

  • İfade vermeye ne zaman gelebilirsiniz?

+    Ben İzmit’te ikamet ediyorum. Talimat yazarsanız İzmit’te ifademi vereyim.

  • Hayır, talimatla olmaz. Kimlik tespiti lazım.

+    İzmit’teki karakolda da kimliğimi tespit edebilirler.

  • Hayır, buraya gelmeniz gerekiyor.

+    Yurtdışındayım, perşembe günü gelebilirim.

  • Peki tamam.

Bunun adı tehdit!

Gitmez isem zorla götürme çıkaracaklarmış hakkımda.

Bunun adı tehdit diyerek önceki gün yaşadıklarımı anlattım.

Gecenin 1’inde telefonla aranmam bir tacizden ibaret.

Beni korkutmak istediler hepsi bu.

İzmit’e talimat yazmamaları ise akıl alır gibi değildi.

Ancak telefonda, gecenin 01.00’inde çok da zorlamadım, kapattım telefonu.

Bugün sabah erken saatlerde sevgili avukatım Başar Değer’le birlikte Gölcük Polis Merkezi’ne gittik.

İfadeye vermeye geldiğimi söyledim.

“Kim aradı sizi” dediler.

Arayan ismi hatırlamadığımı söyledim.

Adımı soyadımı sordular, biz bekleme alanında otururken oda oda benim işlemlerim için dosya aramaya başladılar.

Sonunda bir odaya çağırdılar.

Başar’la birlikte girdik odaya.

Bir polis memuru bilgisayar başında oturuyordu.

Odada sadece bir tane sandalye vardı.

“Oturun.” dedi.

“Tek sandalye var.” dedim.

“Tek başına alacağız ifadeni.” dedi.

Daha sonra Başar atıldı, “Ben avukatayım.”.

Polis memuru kalktı, gitti.

Bir sandalye daha getirdi.

Bu sırada bir başka polis memuru da fotokopi çekmek için içeri girdi.

İfademi almaya hazırlanan memur “Ne iş yapıyorsun sen” dedi, sert bir ifadeyle.

“Benimle bu şekilde konuşmazsanız sevinirim. Sen değil, siz diye hitap edin lütfen” dedim.

O sırada fotokopi çeken memur araya girdi, “Normalde siz der arkadaş, bir anda şey olunca siz demedi” filan diyerek araya girdi.

Baktım ortam geriliyor, açıklama yaptım.

“Gece yarısı saat 01.00’de aranıp ifadeye davet edildiğim için gerginim. Kusura bakmayın. Bu uygulamayı doğru bulmadığım için şu anda yapılan her şeye de önyargıyla yaklaşıyorum” dedim.

Fotokopi çeken memur saat 01.00’de aranmamın normal olduğunu söyledi.

Ben normal olmadığında direttim.

Seslerimiz biraz yükseldi.

Neyse ki genç bir komiser geldi odaya ve herkesi çıkardı.

Kendi oturdu bilgisayarın başına.

Konuyu sordu.

Bir şikayet üzerine geldiğimizi anlattım.

4 ayrı grup varmış polis merkezinde.

1. grupta yer alan memurların dosyasıymış benim dosyam.

Fiziki olarak dosyayı bulamadı ancak sistemden baktı.

“Hüsnü Merttük kim” diye sordu.

“Bir şirketin ortağı” dedim.

Benden şikayetçi olduğunu anlattı.

Ben de kendisine gece 01.00’de ifade için arandığımı, bunun rutin olup olmadığını söyledim.

Çok önemli bir suç veya gelişme varsa aranabileceğini, benim dosyam da ise o saatte aranmamın doğru olmadığını anlattı.

Beni gece 01.00’de arayan polis memuruna gerekli uyarıları yapacağını söyledi.

Tam bir devlet terbiyesi almış beyefendi bir memurdu.

Teşekkür ederim…

Daha sonra şikayet dilekçesini fiziki olarak alamadık ancak komiser bilgisayardan okudu, Hüsnü Merttürk, “İşyerimin fotoğraflarını drone ile çekti. Köşe yazdı, haber yaptı. Gazetesinde yayınladı” diyerek savcılığa gitmiş.

Onurlu, gururlu savcımız da bakmış, incelemiş ve konut dokunulmazlığını ihlalden soruşturma açmış.

Beni bu sebeple çağırmışlar ifadeye.

Komiser, “İsterseniz yazılı bir ifade hazırlayın daha sonra getirin dosyaya işlesinler” dedi.

Ben İzmit’e talimat yazılmasını istedim.

Talimat prosedürünün uzun sürebileceği, karakoldan savcılığa, savcılıktan yeniden İzmit’teki karakola yazı yazılacağı filan anlatıldı.

Sevgili Başar’ın da oluruyla bir yazılı ifade hazırlayarak getireceğimizi söyledik ve polis merkezinden ayrıldık.

Ancak bu yazılı ifadeyi neye göre hazırlayacağız bilmiyorum.

Elimizde şikayet dilekçesi yok çünkü.

En iyisi yeni bir telefon gelmesini beklemek olacak sanırım.

Bu defa gece 01.00’de aramazlar diye düşünüyorum.

*

Bakın talimat çok önemli.

Bu ülkede maalesef kimi şeyler talimatla oluyor.

Kimi olması gereken şeyler ise talimatla olmuyor.

Beni mesela gece saat 01.00’de usule aykırı olarak arayanlar ve ifadeye çağıranlar bu işi talimatla yapmış olabilir.

Ancak ben talimatla ifademi veremiyorum.

Birileri talimatla benim ille de Gölcük’e ifadeye gitmem gerektiğini söylemiş olabilir.

Ancak ben talimatla ifademi veremiyorum.

Birileri talimatla bir suç uydurup hakkımda şikayetçi olabiliyor.

Ancak ben talimatla ifademi veremiyorum.

Bu işin ne kadar saçma olduğunu şöyle anlayın.

Kocaeli’de 12 ilçe var.

Ve ben Kocaeli genelinde yayın yapan bir haber sitesini yönetiyorum.

Bugün Gölcük’te gittim ifade vermeye.

Yarın Gebze’den şikayetçi olsalar bu mantıkla oraya gitmem gerekiyor.

Her gün bir ilçeye şikayetçi gönderseler ben mesleğimi yapamaz hale gelirim.

15 senedir gazetecilik yapıyorum.

Defalarca ifadeye gittim, yargılandım.

Hayatımda ilk defa şikayet olan yere gittim.

Kendi ikametimde talimatla değil, şikayetçi olunan yerde sanıyorum yine “talimatla” ancak bu defa farklı bir talimatla ifade vermeye çağrıldım.

*

Defaatle yazdım.

Benim buradaki derdim ifadeye çağrılmam değil.

Her konuda ifade verebilirim.

İfadesini veremeyeceğim hiçbir haberin altına imzamı atmam, hiçbir köşe yazısını yazmam zaten.

Ancak talimat çok mühim.

Nereye baksam bir talimat görüyorum son günlerde.

İyice paranoyak oldum sanırım.

Talimat olmasa bu kadar saçmalık nasıl peşi sıra tekrarlanabilir ki?

Düşünün biri kaçak bir lojistik tesis inşa etmiş.

Ben de gazeteciyim.

Yetkililer haberdar olsun, halk bilsin diye “Bu tesis kaçaktır” diyeceğim.

Diyeceğim de o tesisin fotoğrafını kullanmadan mı diyeceğim?

Tesisin fotoğrafını bulup kullanıyorum.

Tesisin sahibi soluğu savcılıkta alıyor.

“Benim işyerimin fotoğrafını çekip yayınladılar, haber yaptılar” diyor.

Savcı da şak diye açıyor soruşturmayı.

Savcı büyüktür.

Elbette talimat almaz.

Talimatla iş yapmaz.

Savcıya bakınca filan talimat görmüyorum.

Her yerde talimat görüyorum dediysem o kadar da değil…

*

Savcı açıyor soruşturmayı.

Konu ne?

Konut dokunulmazlığını ihlal.

E iyi de fotoğraflar söz konusu mülkün içinden çekilmemiş ki.

Ya yukarıdan görüntü var ya da tarım arazilerini çeviren devasa tellerin ardından.

Kimsenin mülküne izinsiz girmemişim yani.

Bunu görmemek için kör olmak gerekir filan da demeyeceğim merak etmeyin.

Görmeyen görmez, bana ne.

*

Sevgili, büyük, yüce, onurlu, şerefli savcımız soruşturmayı bana şak diye açıyor.

Merak ettiğim çok ufak bir konu var.

“İşyerimi izinsiz çekip haber yaptılar” diyor ya Hüsnü Merttürk şikayetinde.

Savcımız acaba zahmet edip o haberi okudu mu?

O haberde anlattığım rantı, Gölcük Belediyesi’nin görmezden gelerek ortak olduğu suçları da gördü mü?

Kaçak lojistik tesisten haberdar mı?

Gazete haberleri ve köşe yazıları ihbar kabul edilirdi eskiden.

Türkiye’de hukuk sistemi değişti de ben mi bilmiyorum acaba.

Sevgili, büyük, yüce, onurlu, şerefli savcımız belki de söz konusu haberleri okurken yorgundu.

Tam anlayamadı.

Kendisi için tekrar edeyim.

Artvin’de ağaçlar kesilmesin diye eylem yapan köylülere ateş açan inşaat firmasının sahibi Yunus Merttürk’ün yeğeni Hüsnü Merttürk.

Şirketin kağıt üzerindeki sahibi.

55 dönüm arazide ruhsatsız, kaçak, gecekondu bir lojistik tesis inşa etti.

Bu yazı bu kaçak tesisle ilgili ihbarımdır.

Bu kaçak tesisi inşa eden Hüsnü Merttürk ve şirketin diğer ortağı Melek Karakuş hakkında da soruşturma başlatılacak mı?

Bu 55 dönüm arazideki konut imarlı arazilere kanundışı olarak Ak Partili Gölcük Belediyesi tarafından otopark işletme ruhsatı verildi.

Ak Partili Gölcük Belediye Başkanı Ali Yıldırım Sezer hakkında da soruşturma başlatacak mısınız?

Ak Partili Gölcük Belediyesi’nin genel koordinatörü Kemal Kahraman hakkında da soruşturma başlatacak mısınız?

Söz konusu kaçak lojistik tesisin büyük bölümü mutlak tarım arazileri üzerinde kalıyor.

Bu alanlara beton dökülmüş.

Tarım vasfı bozulmuş.

Toprak Koruma Kanunu gereği sorumlular hakkında soruşturma başlatacak mısınız?

Tarım İl Müdürlüğü haberler sonrasında mecburen cezai işlem uygulamak zorunda kaldı.

Ancak sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunup bulunmadıklarını bilmiyoruz.

Bu yazı tarım arazilerine beton dökenlerle ilgili ihbarımdır.

Hüsnü Merttürk ve Melek Karakuş hakkında işlem yapacak mısınız?

Ak Partili Gölcük Belediyesi söz konusu kaçak tesise yasadışı otopark ruhsatı vermiştir.

Bu kaçak gecekondu lojistik tesis 55 dönüm alanda kurulu.

Etrafı tellerle çevrili.

Tek bir giriş kapısı var.

Ve büyük bölümü mutlak tarım arazilerini işgal etmektedir.

Ak Partili Gölcük Belediyesi ısrarla tesis sahibini aklamaya çalışan açıklamalar yapmaktadır.

Ancak asli görevi olan kaçak tesisi mühürlemekten imtina etmektedir.

Görevini yapmayan kamu görevlileri Ali Yıldırım Sezer ve Kemal Kahraman hakkında da soruşturma başlatacak mısınız?

*

Ben kimseye talimat veremem.

Şunu yapın, bunu edin diyemem.

Gece 01.00’de telefon açın, ifadeye çağırın diyemem.

Haberde fotoğraf kullandı diye soruşturma açın diyemem.

İfade vermesi için İzmit’e talimat yazmayın, ille de Gölcük’e getirin, süründürün diyemem.

Bunları zaten kimse demez.

Ancak ihbar edebilirim.

Yukarıda tek tek, isim isim belirttiğim kimseler Gölcük’ün yemyeşil Hisareyn köyünde tarım arazilerini betona boğmuşlar, bu durumu aklamaya çalışmalar ya da bu durumu önlemek adına işlem yapmamışlardır.

Ben ifadesini veremeyeceğim haberin altına imza atmam.

Bakalım bunca kanunsuzluğa, hukuksuzluğa imza atanlar nasıl ifade verecek.

Merakla bekliyorum.

Tabi önce birilerinin bu yazıyı okuması, ihbar kabul etmesi, soruşturma açması, ifadeye çağırması filan gerek.

Bu işler için bir talimat gerekiyorsa, o talimatı verebilecek güç kimdeyse, sade bir kent vatandaşı olarak talebimdir.

Artvin’de ağaçlar kesilmesin diye direnenleri katledenler bugün Hisareyn’de tarım arazilerini katlediyor.

“Dur” deyin.

Önleyin.

Gölcük, Kocaeli’nin, bu kentin geleceğine beton dökmeyin…

*

Kentin geleceğini kurtaralım.

Kentteki gazetecilerin geleceğini onaralım.

Bütün derdim bu.

Bunca gündem arasında, bunca önemli konu arasında yoksa, benim ifadeye çağrılmam filan laf-ü güzaf.

*

Her şeyin sonunda şu düşünceye gark oluyorum yine.

Çok sıkıldım bu işlerden.

Bu saçmalıklardan.

Yaptığımız bütün işler yarın sessizce unutulup gidecek.

Birileri kulağının üzerine yatacak, birileri görmezden gelecek, bugünler geçecek.

Kaçak tesisi inşa eden, işleten, her ay milyonlarca lira kira alan işletme sahipleri elini kolunu sallayarak gezecek.

O kaçak tesisin fotoğrafını çeken gazeteci gece 01.00’de yatağındayken aranıp ifadeye çağırılacak, başka ilçeye kilometrelerce yol gitmek zorunda bırakılacak.

Neresinden baksam yazık bir tablo.

Keşke sanata yeteneğim olsaydı.

Camillo Torreggiani gibi bir tülmüşçesine mermeri yontabilseydim.

Hem tatmin olurdum, hem yarına bir iş bırakırdım.

Hem de bu kadar saçmalıkla uğraşmak zorunda kalmazdım.

Bütün derdim şimdi bu.

Rant nedir? Bir Gölcük Belediyesi hikayesi…

YORUMLAR

12 adet yorum var

  1. büyükşehir belediyesi neden susuyor bu işlere? AKP’Liler birbirini mi kolluyor yoksa?

  2. çok sinsi biridir. 700 pano mu var gölcük belediyesi ihaleye çıkmış. nye bu konuda tasarruf yok

  3. Sezer in günahları
    1-) pandemi zamanı çamaşırsuyu ile yolları defalarca yıkmak bu sebep ile denizi kirletmek
    2-) Eski sanayi sitesinin yıkılması oranın leş gibi bırakılması henüz bir yatırım yapılmaması.
    3-) Mezbahayı yıkıp otogar yapmak. belediye bu mezbahayı niye yaptı? niye çalıştıramadı? içindeki paslanmazları kim aldı?
    4-) hurdacı, mermerciler her yere malzeme koyuyor. gölcük yolundan giderken hurdacıların oluşturduğu çirkin görüntü

  4. 5-) Ulaşlı alt geçit için söz verip yapamadı
    6-) llçe içinde yeterli yaya üst geçidi yok, yeni otogara vatandaşın yürüyeceği güvenli yaya yolu yok
    7) okul evrelerinde park eden tırlar, iş makinaları (bakınız Uğur mumcu okulu). Okul kaldırımı bile otopark oldu

  5. 😎 başiskele sınırında fayans deposu (un fabrikasının yanı) nasıl izin verildi? kapısı doğrudan yola açılıyor. burada kaldırım yok

  6. ford çevresinde yeşil alan nasıl otopark oldu?, kavaklı yedi emin alanı kim niye kaç yıl o alanı kullandı? niye önlem almadı.
    değirmendere ye otopark yapıldı hani pazar kapalı alana alınacak idi.?

  7. gölcük içine toki beton yığını yaptı. burada kim yaşar. gürültü, hava kirliliği. zaten karayolu bu yoğunluğu kaldırmıoyr buraya dev yerleşim yapmak hangi akla hizmet? bir de bunun ile övünüyor.

  8. t.c. savcıları bu ihbarı değerlendirin. ali yıldırım sezeri kemal kahramanı ve çetesini hatta büyükşehir belediye başkanını hemen saat 01.de çağrın ifadeye . adalete zül getirmeyin şaibe getirmeyin. bunlar suçlu masum değil. eğer teknik takip yapışırsa bunlarada milyonlarca lir a rüşvet alındığını göreceksiniz. birini çözün onlarac yıldır milletin sırtına çöken bu han şebekenin yaptıkalrını göreceksiniz. çok basit bir örnek. ddere pazar yeri (şimdi otopark olarak kullanılıyor çünkü yanlış hesap yapıldı pazarı taşaıyamadılar bunu muhaeleffte biliyor yani ortakalr) ihalesini araştırın. seçime 3 ay kala nasıl ihaleye çıkıldığı kimin düşük fiyata aldığı sonra da rant için nasıl %20 ek yapılıp milyonlarca lira belediyenini zarara sokulduğu ali yıldırımın bunu nasıl ödediğine bir bakın. gerisi çorap söküğü

  9. Hayatı boyunca tek kişi bile idare etmemiş birine belediye teslim ediliyor. Sonra gider çim biçicileri toplar basında fotğraf çektirir he canım he çim biçenlere sözün geçiyor müteahhit işçi….

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ